Merhaba değerli okurlar!
Bu kavurucu yaz günlerinde insan sıcakla ilgili bir kelime dâhi duymak istemiyor. Herkes gibi benimde tahammül sınırlarımı aşan bu sıcaklara farklı yönden bakmaya çalıştım.
Sıcak… Yalnızca havanın değil, insanın içinin de kuraklaştığı, kelimelerin bile terlediği bir mevsimin adıdır. Başımızda bekleyen görünmez bir cellat misali, ense kökümüzde güneşin yakıcı nefesini hissederiz.
Sıcak, görünmeyen bir denizdir aslında. Çatlamış dudaklarımızda tuzlu bir susuzluk şarkısı başlar. Gölgeler bile kendine bir gölge arar. İnsanın ayak izleri bile buhar olurken, zamanın yürüyüşü ağırlaşır; saatlerin akrebi kan ter içinde ilerler.
Bu mevsimde düşünceler de terler. Hafif bir meltemin hayalini bile, bir çocuk gibi bekleriz.
Her sıcak yaz günü, aslında bir iç hesaplaşmadır. Terin arkasına saklanmış korkular, susuzlukla büyüyen arzular, bunaltıdan doğan sabırsızlıklar… İnsanın en çıplak halidir sıcakla yüzleştiği an.
Ve biz fark ederiz ki, serinlik aramak boşunadır bazen. İnsan, ancak kendi içinde bir serinlik bulursa hayata dayanır. Gölgeler geçicidir, fakat içimizde bir liman vardır ki, onu bulabilene hiçbir sıcak erişemez.
Her şey görünür âlemde başlar: Bir yaz günü, güneş yukarıdan kırbaç gibi iner. Taşlar, ağaçlar, yollar susar. İnsan, terinin tuzunu yüzünde hisseder. Fakat bilmez ki bu sıcak, sadece bedenin değil; nefsin de terletildiği bir derstir.
Yazın harareti, aslında nefsin de hararetidir. Nefis, tıpkı sıcak bir yaz günü gibi insana yük olur, içini yakar, sabrını sınar. İnsanın benliği kavruldukça içinden dumanlar yükselir. Bunun sonucu hiddet, acele, öfke , hırs ve susamaktır.
Susuzluk, aslında aşkın başka adıdır. Su, görünürde bedeni serinletir. İnsanın içindeki görünmeyen susuzluk, Hak'ka olan iştiyakla serinler.
Gölgeler… Ah o gölgeler. Dünya gölgelerin peşinden koşmaktır. Oysa hakikat güneştir, gerçek serinlik ise O'na yönelmekdir. Asıl gölge, Rahmet'in gölgesidir. Bedenin serinliği gelir geçer; ama ruhun serinliği ebedidir.
Nefse hakimiyet en çok yazın belli olur. Sıcağa sabredemeyen, ateşe de sabredemez. Pişmeden, yanmadan olgunluk olmaz.
Yaz, dünyayı olduğu gibi insanı da arıtır. Bedenimiz terle döker fazlasını. Ruhumuz da tövbe ile döker yükünü. Geceleri sıcak, uykusuz ve sessiz olur. İşte o anlar en güzel tefekkür anlarıdır. İnsan terle uyanır. Ama şükürle yatarsa, ne gam!
En sonunda anlarız sıcak da bir imtihan, serinlik de bir rahmet. En bunaltıcı havada bile Rabb'ine teslim olan yanmaz. Çünkü O'nun serinliği, hiçbir mevsime benzemez.
Her sıcak gün, aslında insanın kalbine tutulan bir aynadır. O aynada kendimizi seyrederiz. Ne kadar tahammüllüyüz, ne kadar sabırlıyız, ne kadar gölgede kalmayı hak ediyoruz? Çünkü her yakıcı hal bir arınma kapısıdır. Isınan yalnızca ten değildir. İçimizdeki kibir, acele, şikâyet, nefsin ateşiyle çıkar yüzeye. Onlar buharla uçup gitmeden, insan ne serinliğe kavuşur, ne de huzura.
Sıcak, sabrı sınar.
Sabır, insanın gizli servetidir. Gölgeyi bekleyenin değil, gölgeyi kalbinde taşıyanın mülküdür sabır.
Asıl serinlik ise o vuslat anıdır.
Sıcak sana sabrı, sabır sana teslimiyeti, teslimiyet sana huzuru öğretir. Nefsin en çok direndiği anlar, seni Allah'a en çok yaklaştıran anlardır. Çünkü nefsin seni yorar, yorar, en sonunda pes eder. İşte orada başlar hakiki yolculuk. İnsanın acziyetini bilmesi, en büyük serinliktir.
Ne sıcak baki, ne serinlik. Baki olan O'dur. Ve O'na teslim olan serinliği zaten içinde taşır.
Serin bir yaz dileğiyle,yazımı bir dua ile bitirmek istiyorum değerli okurlar.
"Ya Rabbi, nefsimin ateşinden, dünyanın hararetinden, gönlümdeki huzursuzluktan beni arındır. Beni Senden başkasına muhtaç etme. Beni kendi içimde bir serinlik gölüne ulaştır. Senin gölgen dışında gölge aratma." (amin)