Merhaba değerli okurlar!
Daha önceki bir yazımda Dîvân Edebiyâtının Sultan'üs Şuarası Nâbî'nin beni etkileyen bir gazelinden bahsedeceğimi yazmıştım. İşte bugün o gazeli ,hikâyesini ve bu gazele yaptığım "Tahmis"i yazacağım.
Osmanlı Dîvân şairi Yusuf Nâbî Urfa'da doğmuştur. Peygamber aşığı olarak büyüyen şairin en büyük arzûsu Ravza-ı mutahhara'yı ziyaret etmektir. Bir vesileyle bu arzûsu gerçekleşir. Nâbî 1678 yılında aralarında seçkin paşaların da bulunduğu devlet ricâliyle hac vazifesini ifâ etmek üzere yola çıkar. İçinde büyük bir heyecan vardır. Yolculukları uzun ve meşakkatlidir. Hicâz'a yaklaştıklarında kafile bir yerde konaklar. Herkes çok yorgundur. Ama Nâbî'nin heyecandan gözüne uyku girmemiştir. O sırada aynı çadırda kaldığı yüksek rütbeli bir paşanın ayakları kıbleye doğru uzanmış bir vaziyette uyuduğunu görür. Nâbî'nin çok canı sıkılır. Olacak iş değildir. Bu üzüntünün verdiği ilhamla dudaklarından şu sözler dökülür:
"Sakın terk-i edepten, kûy-i Mahbûb-i Hudâ`dır bu;
Nazargâh-ı ilâhîdir, Makam-ı Mustafâ`dır bu."
Anlamı şudur:
"Edebi terketmekten sakın!
Zira burası Allahu Teala'nın Habibinin beldesidir.
Burası, Hak Teala'nın devamlı nazar kıldığı bir yerdir;
Muhammed Mustafa'nın makamıdır."
Şiirin gerisi çorap söküğü gibi gelir. Yüksek sesle ve o an irticâlen söylenen bu sözleri duyan paşa kendisinin uyarıldığını anlar ve hemen toparlanır. Nâbî'ye bunu ne zaman yazdığını sorar. Nâbî "şimdi" cevabını verir. Paşa ; "bunu başkasına okudun mu?" der. Nâbî'den hayır cevabını alan paşa rahatlar ve bu ikimizin arasında sır olarak kalsın der.
Kafile ezan vaktinde Medine'ye girer. Şehre girdiklerinde inanılmaz bir şey olur. Bütün minarelerden Nâbî'nin bir kaç saat önce yazdığı naat okunmaktadır. Nâbî ve paşa şaşkındır. Çünki bu şiiri paşa ve kendinden başkasının bilmesine imkân yoktur. Namazı kılarlar ve Nâbî müezzinin yanına giderek bu naatı kimden öğrendiğini sorar. Müezzin tüm ısrarına rağmen cevap vermek istemez. Nâbî bu naatın kendisine ait olduğunu söyleyince müezzin;
Dün gece peygamberimiz rüyamıza girdi ve bize ; " bu sabah ümmetimden Nâbî benim ziyaretime geliyor, onun gelişi şerefine ezandan önce bu naatı okuyun" dedi. Der. Nâbî bunu duyunca ; " demek peygamberimiz bana ümmetim dedi. Beni ümmetine kabul etti " diyerek heyecandan bayılır.
Değerli okurlar , bu nasıl bir sevgi ,bu nasıl bir aşktır. Bizlerde peygamber efendimizin âşığıyız. Ama Nâbî' nin bu sevgisi karşısında bizim sevgimizin esamesi bile okunmaz. Rabbim cümlemizi şefaatine nail olan kullarından eylesin.
Ben de ,beni çok etkileyen bu naata nâçizâne yazdığım tahmisi sizinle paylaşmak istedim.
NÂBİ'NİN "SAKIN TERK-İ EDEBTEN " GAZELİNE TAHMİS
O bûy-i misk gülistandan ilâhî bir nidâdır bu
Anın bâbında hizmetkâr hakîkî bir gedâdır bu
Uyan gâfil,uyan ey! Hâb-ı gafletten vedâdır bu
Sakın terk-i edebden kûy-ı mahbûb-ı Hudâ'dır bu
Nazargâh-ı İlâhî'dir Makâm-ı Mustafâ'dır bu
Minâ'dan yükselen rûşen resûlün rûh-u pâkîdir
Düşen her katre-i bârân duânın sonsuz eşkîdir
Hilâfsız bastığın yerler Hicâz'ın kutlu hâkîdir
Felekde mâh-ı nev Bâbü's-Selâm'ın sîne çâkidir
Bunun kandîlî Cevzâ matla-ı nûr u ziyâdır bu
Gelen ister murâd almak lütûf vardır inâyette
Gönül bir şâha âşıktır coşar bezm-i muhabbette
Yüzün görmek murâdımdır visâl-i yâr kıyâmette
Habîb-i Kibriyâ'nın hâbgâhıdır fazîlette
Tefevvuk kerde-i Arş-ı Cenâb-ı Kibriyâ'dır bu
Nebî kabrinde âşıklar şeref-yâbâ olur nâil
Revâdır ol sitâyişler cihân gülrûnadır mâil
İnan âmâ olan gözler değil ayn-ür rızâ hâil
Bu hâkin pertevinden oldu deycûr-ı adem zâil
Amâdan içti mevcûdât çeşmin tûtiyâdır bu
Ne râhın var ne bir menzil koşarsın nâr-ı dûzâha
Eğer bilmez isen âdâp lüzûm yoktur hiç îzâhâ
Akıt kî girye-i mâtem ulaşsın gönlün âgâha
Mürâât-i edeb şartıyla gir Nâbî bu dergâha
Metâf-ı kudsiyândır busegâh-ı enbiyâdır bu
mefâîlün/ mefâîlün/ mefâîlün/ mefâîlün
NECİBE TAŞKIN ÇETİNKAYA
TAHMİS: Bir şairin gazelinin her bir beyitinin üzerine,başka bir şair tarafından üçer mısra eklenerek oluşturulan "muhammes"e denir.
TAHMİS edilen beyitle eklenen beyitler arasında anlam bütünlüğü şarttır. Yoksa başarılı bir tahmis sayılmaz.
En başa eklenen üç mısra, matla ile aynı kafiyede olur. Diğer beyitlere eklenen üçer mısra ise o beyitlerin (ikinci değil) birinci mısraları ile kafiyelenir.
En kalbî sevgi ve saygılarımla.