Merhaba değerli okurlar!
Adına en çok şiir yazılmış Eylül ,günlerinize huzur, gönlünüze tatlı bir sevinç katsın
Eylül, yılın en içli bakışı, takvimin kalbine düşmüş bir hüznün adıdır. Yazın cömert kahkahaları yavaşça susarken, doğa sessiz bir veda mektubu yazmaya koyulur. Güneş hâlâ gülümser ama gülüşünün ardında fark edilir bir yorgunluk vardır. Sanki ışığını toplar, kalbinde kışa bırakılacak son hatıraları biriktirir.
Eylül aynı zamanda şiirin mevsimidir. Çünkü hiçbir ay, kelimelere bu kadar çok gölge ve ışık taşımaz. Her rüzgârda bir dize uyanır, her dökülen yaprakla bir mısra eksilir ya da eklenir hayata. Belki de bundandır ki Eylül'ü yaşayan her yürek, farkında olmadan şiir söyler. Bakışlarda bir ahenk, susuşlarda bir vezin vardır.
Eylül, kelimelere en çok sığınan mevsimdir. Yazın hızlı, aceleci coşkusunda şiir kendine kolayca yer bulamaz. Baharın renk cümbüşü ise zaten başlı başına bir şiirdir. Ama Eylül öyle değildir. O, kelimelerin aranıp da bulunamadığı, ruhun içindeki boşlukla buluştuğu bir vakittir. Bu yüzden şair, Eylül'de kalemi eline alır. Çünkü susmakla söylemek arasında kalmanın sancısını en çok bu ayda hisseder.
Eylül'de yazılan şiirlerin başka bir kokusu vardır. Dökülen yaprakların hışırtısı, mısraların ritmine karışır. Gökyüzünün paslı mavisi, dizelerin tonunu belirler. Şiir, Eylül'de yalnızca bir ifade değil, bir sığınak hâline gelir. Kalemin ucundan düşen her kelime, insanın kalbinde açılan boşluğu örter.
Eylül, aslında şair olmayan herkesi de biraz şair yapar. Pencereden bakarken usulca düşen yaprağa dalıp giden bir bakış, yürürken ayaklarının altında kırılan kuru dallardan yükselen ses… Bunlar, farkında olmadan mısralaşan hâllerdir. İnsan, Eylül'de hayatı daha yavaş, daha derin, daha ritmik yaşar. Bu da şiirin tam karşılığıdır..
Eylül, iç dünyamızın aynasıdır. Bir yanımız hâlâ yazdan kalma neşeyi taşırken, diğer yanımız kışın sessizliğine hazırlanır. Bu ikilik, tıpkı kalbin hem sevinci hem hüznü aynı anda barındırması gibidir. İnsan, Eylül'de en çok kendine yaklaşır. Kalabalıkların dağılmaya, yalnızlığın derinleşmeye başladığı yerde, kendi içindeki sesleri daha berrak duyar.
Belki de bu yüzden, edebiyatın sayfalarını karıştırdığımızda, en içli dizelerin çoğunun Eylül'ün gölgesinden geçtiğini görürüz. Çünkü Eylül, insanın kendi içine en çok döndüğü, kendiyle en sahici şekilde yüzleştiği zamandır. Ve şiir, yüzleşmenin en zarif dilidir.
Bir bakıma Eylül, hayata "geçicilik" dersini veren en zarif öğretmendir. O, bize hiçbir yazın sonsuza kadar sürmeyeceğini, hiçbir hüznün de kalıcı olmadığını söyler. Çünkü dökülen yaprağın ardından, bir başka baharın filizi saklıdır.
Ve belki de bu yüzden Eylül, hüzünle mutluluğun el ele yürüdüğü nadir vakitlerden biridir. Hüzün, yazın ardından gelen boşluktan doğar. mutluluk ise, bu boşluğun içinden filizlenecek yeni umutların ihtimalinden.
Eylül, yalnızca bir ay değil, şiirin mevsimler arasındaki gizli tahtıdır. Bir şiir gibi başlar, bir şiir gibi biter ve insanı şiir gibi düşündürür.
Değerli okurlar! Eylül, yüreğinize serinlik, ömrünüze şiir dolu günler getirsin. Sevgilerimle.
EYLÜL AYNASI
Eylül aşk aynasıdır sende biraz bak oyalan
Gün batar, ufka döner, bil ki biten gün de yalan
Son vedâ şarkısıdır gönlüme hasretle dolan
Kuru bir gül duruyor senden uzak bende kalan
Bir bahâr vardı yazık ,soldu bütün hâtırası
Nice yıl geçti durur bende bu Eylül yarası
Çıkmıyor hiç bu gönülden ne zamandır sırası
Bir gün elbet düzelir ah! İki gönlün arası
feilâtün / feilâtün / feilâtün / feilün
NECİBE TAŞKIN ÇETİNKAYA