Merhaba değerli okurlar!
Bir yaz tatili daha...
Valizler hazır, rezervasyonlar tamam, beş yıldızlı otelin kapıları ardına kadar açık.
Bu otellerde lobiden başlayan bir ayrıcalık var. Adımlar bile yumuşak halılarda kibirli atılır. İnsanlar buraya kaçmak için gelir. Şehirden, yorgunluktan, sorumluluktan... Ama aslında kaçtıkları şeyin aynısını kendi elleriyle yeniden inşa ederler: Gösterişli, yapay ve doymak bilmeyen bir dünya.
Tatil dönüşü bunları yazmasam olmazdı.
Her şey dahil… Ne büyük bir vaattir bu. Aslında her şeyin dahil değil, her şeyin harcanabilir olduğunu söylemenin süslü yoludur bu cümle. Ekmek diliminden havluya, kahveden denize, gülümsemeden emeğe kadar her şeyin sınırsız olduğu doğallıktan uzak yapay bir evrendir burası.
Lüksün ve konforun bu kadar bol olduğu bir ortamda insan kendini ayrıcalıklı zanneder. Oysa o ayrıcalık, çoğu zaman "fazlası"nı tüketme hakkıymış gibi sunulur.
Otellerde israf neredeyse sistemli bir reflekse dönüşmüş durumda.
Her şey dahil anlayışı; "her şeyi al, bir kısmını ye, kalan çöpe gitsin" davranışına kapı aralamaktadır. İnsan kendini tatilde değil de bir yarışta hissediyor. En güzel yerden şezlong kapmak, en çok çeşidi tabağa doldurmak, en çok içeceği içmek...
Yemek tabaklarında çöpe giden bir dilim karpuz, dünyanın başka bir ucunda aç yatan bir çocuğun sabrına denk düşer. Oysa bu israf, sadece bir kaynağın kaybı değil , bir duyarlılığın da yitimi. Çünkü gerçek tatil, vicdanın sustuğu değil; iç sesin daha net duyulduğu, kısaca tefekkürün yeridir.
Beş yıldızın altında güneşlenirken, yıldızların üstünde bir sorumluluğumuzun olduğunu unutuyoruz.
Lüks, insanı daha ince, daha zarif ve daha duyarlı yapması gerekirken , biz lüksü, daha çok alma hakkı gibi görüyoruz. Belki de en büyük lüksümüzün , israf etmeden yaşamak olması gerekirken, malesef ki bunun farkına varamıyoruz.
Tatil, sadece bedenin dinlendiği değil; ruhun da tazelendiği bir mola olmalı. Ama eğer bu molada başkalarının ekmeğini çalıyor, doğayı kirletiyor, vicdanı susturuyorsak, o zaman aslında tatile değil tüketmeye çıkıyoruz demektir.
İsraf; burada yalnızca yemekle sınırlı değildir. Zaman da israf edilir, emek de, anlam da... Günde beş öğün yemek sunulan bu tapınakta, kimse açlıktan değil; sıradanlıktan, aşırılığın içinde hissizleşmekten boğulur.
Her şey dahil oteller, aslında modern zamanların altın kafesleridir. İçerisi serin, dışarısı kavurucudur. İçeride muzlu kokteyller, dışarıda kuruyan tarım arazileri... İçeride kaydıraklı havuzlar, dışarıda su krizi.
Pırıl pırıl masalarda yitip giden yemeklerin, günde üç vardiya çalışan aşçıların, sabaha kadar çarşaf yıkayan temizlik görevlilerinin ve yüzüne zorla yapıştırılan gülümsemelerle hizmet veren personelin hikâyesi anlatılmaz burada. Ve her israf edilen tabağın, onların emeğine atılmış bir çengel olduğunu kimse düşünmez.
Bir tâtilin ardından kalemime yansıyanları içim acıyarak ve bütün bunlarda pay sahibi olarak yazdım . Kendi adıma her ne kadar israf etmemeye çalışsam da , görünen resmin büyük bir çoğunluğu böyle mâlesef. Kur'anı rehber edinmedikçe hâlimiz nice olur bilmiyorum.
A'raf 31: "Yiyin için fakat israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez"!
İsrafsız bir tâtil dileğiyle hoşça bakın zâtınıza değerli okurlar.