Merhaba değerli okurlar!
Bugün ,kıymetli şairimiz Yahya Kemâl Beyatlı'nın İstanbul'u fetheden yeniçerilere ithafen yazdığı gazeline yaptığım "Terbi" yi ele aldım.
İstanbul 'un fethi göklerle yerin arasında asılı duran, denizlerin aynasında yansıyan bir sırdı. Bu sırra ermek, yalnızca bir askeri zafer değil, tarihin kalbine atılan bir ilâhiydi. Ve o ilâhi, bir gazelin içinde çoktan yazılmıştı:
"Vur pençe-i Âlî'deki şemşir aşkına..."
Yahya Kemal bu şiiriyle , top gülleriyle değil, aşkın gücüyle fethedilmiş bir şehri anlatır bize. Surlara vurulan her gülle, yalnızca taşları yıkmadı, çağları bölen bir inancın yankısını taşıdı. Kılıçlar, kaderin kalemine döndü o gün. Ve her darbe, göğe yazılan bir kelime oldu. Çünkü o fetihte, mızrak uçlarında yalnızca çelik değil; dualar, yeminler ve binlerce yılın yükü vardı.
İşte Yahya Kemal, bu büyük fetih hareketini anlatırken "Vur" diyerek yalnızca emir vermemiştir. Çağırır, yakarır, teşvik eder. O "vur" bir darbe değil, bir vecd hâlidir. Çünkü bu fetih, sadece tarihî değil, tasavvufî bir anlam taşır. Kalbin karanlıklarını aydınlatmasını dile getirir aynı zamanda.
Her beyit, bir sefer duası gibidir.
Bu dizeler, kılıcı bir inanç sancağına çevirir. Fetih burada sadece zafer değil; zamanın üzerine yazılmış bir mühürdür.
Ve biz bu şiirle anlarız ki İstanbul, aşk ile alınmıştır. Çünkü her büyük fetih, nihayetinde bir sevdanın sonucudur. Bu sevda bazen top sesidir, bazen sessiz bir gazelin içinde saklı bir harftir.
Fetih, yalnızca surlara yapılan bir yürüyüş değil, aynı zamanda insanın kendi iç duvarlarına da yaptığı bir seferdir. Ve Yahya Kemal'in mısraları, bu yürüyüşün ruhunu dile getirir. Çünkü İstanbul, ne yalnızca bir şehir ne yalnızca bir zaferdir. İstanbul, bir kalbin fethedilmesidir.
"Terbi"; klasik şiirde bir gazelin her beytine başka bir şair tarafından ek bir beyit yazılarak oluşturulan edebi türdür. Burada gazelin ritmine, veznine, kafiyesine ve anlam dünyasına uygun kalmak önemlidir. Bu ilâveler yapılırken mânâ ve kafiye olarak şiirin bütünlüğü bozulmamalıdır.
Yahya Kemal'in bu gazeline "Terbi" yaparken bunlara sâdık kaldım. Böylece Yahya Kemâl'in gazelinin rûhunu hem genişlettim hem de derinleştirdim. Eklediğim mısralar fethin maddi cephesinin ötesine geçerek onu ilâhi bir kader ve kutsal bir yürüyüş olarak sunuyor.
Şiirde, her dörtlüğün başındaki birinci ve ikinci mısralar benim eklediğim, üçüncü ve dördüncü mısrâlar da Yahya Kemâl Beyatlı'nın mısrâları. Böylece gazelde iki olan mısra sayısı dörde çıkmış oldu. Zaten "Terbi" nin kelime anlamı da dörtleme demektir.
YAHYA KEMAL'İN GAZELİNE TERBİ
Vur bî-misâl şehr-i cevâhîr aşkına
Vur "kün" diyen ilâhi musavvîr aşkına
Vur Pençe-i Âlî'deki şemşîr aşkina
Gülbang-i âsmâni tutan pîr aşkina
Çıktın makâm-ı nûra semâlarda sûr bugün
Arzın süveyda şehri o münkîre dar bugün
Ey leşker-i müfettihü'l-ebvâb vur bugün
Feth-i mübîni zâmin o tebşîr aşkina
Vur muhteşem cünûd ebediyyen visâl içün
Vur dîn-i hak içün nice ehl-i iyâl içün
Vur deyr-i küfrün üstüne rekz-i hilâl içün
Gelmiş bu şehsüvâr-i cihângîr aşkina
Her gülle bir zikirle açar surda bin mihenk
Başlar büyük hevesle gönül meydanında cenk
Düşsün çelengi Rûm'un, eğilsün ser-i Firenk
Vur Türk'ü gönderen yed-i takdîr aşkına
Vur çetr-i amberîne saçılsın sürûrlar
Sarsılsın ol zaferle yayılsın huzûrlar
Son savletinle vur ki açılsın bu sûrlar
Fecr-i hücûm içindeki tekbîr aşkına
mefûlü / fâilâtü / mefâîlü / fâilün
NECİBE TAŞKIN ÇETİNKAYA