Değerli okurlar.
Bazen içimizde bir sızı başlar.
Durup dururken yutkunuruz.
Sanki uzaklarda bir çığlık duyulmuştur da biz duymamış gibi yaparız.
Ama o çığlık, gökyüzünü kaplayan dumanla birlikte gelir.
Kimi zaman bir yangınla, kimi zaman kuruyan bir dereyle…
Ve biz, hâlâ "yaşam" diyoruz buna.
Ağustos ayı...
Eskiden zaferlerin, sevinçlerin, şenliklerin ayıydı.
Şimdi ise sıcaklık rekorları, orman yangınları, sel felaketleriyle anılıyor.
Giderek artan bu sessiz yıkımın ortasında, doğa artık sessiz kalmıyor.
Çünkü o, bize bağırmadan anlatmayı denedi yıllarca.
Ama biz dinlememeyi seçtik.
Bir yerlerde toprak yanıyor…
Bir yerlerde hayvanlar can havliyle kaçıyor…
Bir yerlerde rüzgâr bile ağlıyor…
Ve hâlâ "teknoloji gelişiyor, medeniyet büyüyor" diyerek kandırıyoruz kendimizi.
Oysa gelişen teknoloji değil; büyüyen yalnızca doğanın öfkesi.
Biz, bize emanet edilen dünyayı hoyratça harcadık.
Ormanları yaktık, nehirleri zehirledik, gökyüzünü griye boyadık.
Sonra başımızı çevirip "Neden böyle oldu?" diyoruz.
Oysa cevap çok yakındaydı: Her gün aynada gördüğümüz yüzdü suç ortağımız.
Bugün ekranlarda izlediğimiz her yangın,
Bizim kaybettiğimiz vicdanın bir yansımasıdır.
Yanan her ağaç, sessizce kesip attığımız değerlerin karşılığıdır.
Geleceğin çocukları, o yanan dalların gölgesinde serinleyemeyecek.
Ve biz o çocukların gözlerinin içine nasıl bakacağız?
Artık bu döngüyü kırmak zorundayız.
Küçük adımlarla…
Bir çöpü yerden almakla, bir damla suyu israf etmemekle,
Bir fidan dikmekle, bir kuşa su bırakmakla,
Ve en önemlisi, doğaya yeniden saygı duymakla…
Çünkü doğa; sadece bir çevre değil, bizim hayat kaynağımızdır.
Onu korumak çevreci bir lüks değil, vicdani ve imani bir görevdir.
Biz, yeryüzünün sahibi değil; sadece misafiriyiz.
Emaneti korumak, mirasa sahip çıkmaktır.
Unutanlara hatırlatmak gerekir:
Bir ağaç kesersen gölge bulamazsın,
Toprağı susuz bırakırsan vicdanın kurur,
Ateşi küçümsersen, en önce yüreğin yanar.
Bugün yazılan her satır, yarının hatırlatmasıdır.
Ve belki bu yazı, bir çocuğun nefes alacağı bir gölgeye dönüşür…
Belki bir canlının kurtuluşu olur.
Kim bilir…
Yeryüzünü ağlatmayalım ki, gökyüzü bize rahmet indirsin.
Sevgi ve saygılarla...
Şerife Gündoğdu
29.07.2025
Ağlayan Toprak
Sessiz adımlarla yaklaşıyor güz, mevsimi,
Toprak tedirgin, gökyüzü solgun.
Bir yangının ardından susar ağaçlar,
Ve rüzgâr taşımaz artık umut kokusunu.
Toprak anlattı hâlini iç çekerek:
"Ben ağlarken siz hiç duymadınız,
Alevlere attınız bütün emeklerimi,
Yeşerdiğim yerleri küle boğdunuz."
Kül olmuş çamlar, susmuş dereler,
Göç etmiş kuşlar dalların içinden.
Oysa ben size ne nice baharlar
Ve bin umut taşıyan tohumlar verdim…
Güz rüzgârı yorgun eserken içimden,
Her savrulan yaprak bir çığlık gibi.
Bir çocuğun gözyaşında yanar orman,
Her kıvılcımda titrer yüreğim gizlice.
Ey insan!
Ne olur bu defa bak toprağa,
Bir değil bin kez "Bismillah"la tut elimi.
Yoksa bir gün güz bile küsecek bana,
Ağaçlar çiçek yerine hüzün dökecek...
Kökümde suskunluk var bu mevsim,
Göğe uzanmaz oldu dallarım artık.
Ateşle sınandı her sabırlı yeşilim,
Bir avuç serinlik istiyor yüreği..
Ey güz, sen ne güzel gelirdin eskiden,
Bir tebessüm gibi dokunurdun ağaca.
Şimdi yanık kokusu var her nefeste,
Çocuklar korkuyor sararmış yapraktan…
Bir vakit kuş cıvıltısıydı sabahlar,
Şimdi duman doluyor her ezana.
Bir damla yağmurun peşindeyim,
Yalvarırım, değsin dualar toprağa!
Ben bir tabiat değilim sadece,
Ben anaların duası, bebeklerin beşiği.
Beni ağlatan siz oldunuz ey insan,
Şimdi susan ben değilim, yaralı geçmişinizdir.
Ve yine umut:
Ey insan! Yine de geç değil, duy sesimi,
Her yangın küllerinden bir fidan ister.
Bir "Bismillah" yeter başla