Değerli Okurlar:
Sanat ve Edebiyat, sadece geçmişi değil, geleceği de yoğuran; İnsan ruhunun zamanla yarışan sessiz Kahramanlarıdır.
Dünya hızla değişiyor. Teknoloji ilerliyor, alışkanlıklara dönüşüyor, zaman adeta parmaklarımızın arasından akıp gidiyor. Ancak, tüm bu değişimlerin ötesinde, insan ruhunun en derin ihtiyaçları hep aynı kalıyor: Anlaşılmak, hissedilmek ve iz bırakmak. İşte sanat ve edebiyat, tam da bu sessiz özlemin en kadim tercümanlarıdır.
Bir toplumun uygarlık seviyesi yalnızca teknolojik yenilikleriyle değil, sanatına ve edebiyatına verdiği değerle ölçülür. Çünkü sanat; görünmeyen yaraları saran, sessiz çığlıkları renklere ve kelimelere dönüştüren bir mucizedir. Edebiyat ise; yaşanmışlıkları geleceğe taşıyan, zamana meydan okuyan bir hafızadır. Bir milletin kalbini, hayallerini ve acılarını kitaplarının tozlu sayfalarında, şairlerinin dizelerinde buluruz.
Sanat ve edebiyat sadece bireyin iç dünyasına seslenmez; aynı zamanda toplumsal hafızayı diri tutar. Özgürlük için mücadele eden bir halkın türkülerinde, aşkın en saf hâlini anlatan bir şairin dizelerinde, savaşların yıkımını anlatan ressamların fırça darbelerinde hep aynı izleri görürüz.
Bu izler, bizi geçmişle buluşturur, bugünü anlamlandırır ve geleceğe umutla bakmamızı sağlar. Çünkü bir milletin hikâyesi, sadece tarih kitaplarında değil; türkülerin, şiirlerin ve resimlerin içinde asıl gerçek anlamını bulur.
Bugün yaşadığımız çağda, hızlı tüketimin ve yapay duyguların egemen olduğu bir dünyada, sanat ve edebiyat adeta bir direnişin adıdır.
Bir tabloya uzun uzun bakmak, bir şiirin içinde kaybolmak, bir romanın karakterleriyle ruhen yolculuğa çıkmak, modern dünyanın dayattığı yüzeyselliğe karşı atılan en güçlü adımlardan biridir.
Bu yüzden, bir kitap kokusunun insanda uyandırdığı huzur, bir şarkının ruhu sarıp sarmalayan melodisi, bir heykelin dokunduğu zamansızlık duygusu; hiçbir teknolojiyle, hiçbir dijital ekranla tam olarak ölçülemez.
Sanat ve edebiyat, yalnızca geçmişi hatırlatmaz; aynı zamanda yeni yollar açar, yeni düşler kurdurur.
Bize unuttuklarımızı hatırlatır: Bir bakışın, bir sözün, bir dokunuşun kıymetini. Bizi insan yapan o derin duyguları, o kırılgan ama yüce halleri.
Sanatın ve edebiyatın insanlığa bıraktığı miras; duyguların, hayallerin ve yaşanmışlıkların ortak bir dili, ortak bir hatırası gibidir.
Ve bu miras, ne savaşlarla yok olur, ne de zamanın tozlu yollarında kaybolur.
Her kuşak, kendine bir mısrada, bir renkte, bir nağmede yeni bir yaşam alanı bulur.
Ve biz, sanatın ve edebiyatın bıraktığı o görünmez izlerde, kendi insanlık hikâyemizin en derin yankılarını buluruz. Çünkü zaman geçer, dünya değişir; ama bir kelimenin, bir ezginin ruhumuzda bıraktığı iz asla silinmez.
Sanat ve edebiyat; insanın zamana attığı en cesur imzadır.
Bugün o imzaları okumak, geleceğe yeni izler bırakmanın ilk adımıdır.
Ve belki de en büyük miras; zamanın aşındıramadığı, insanın kalbine nakşolmuş duygulardır.
Sanatın ve edebiyatın sessiz ama ölümsüz izlerinde yaşamaya devam eden duygulardır...
Ve unutmayalım ki; Sanat ve Edebiyat, Bir Milletin Ruhunun ölümsüz yansımasıdır.
Zamanın tozlu sayfalarında kaybolmayan, nesiller boyunca aktarılan ve her yeni kalpte yeniden hayat bulan o izlerdir.
Bizlere düşen görev, bu izleri korumak, anlamak ve geleceğe aktarmaktır. Çünkü gerçek miras, maddiyatta değil; insanın gönlünde, sanatın ve edebiyatın bıraktığı izlerde saklıdır.
Sevgi ve Saygılarımla...
SESSİZ ŞELÂLE
Ruhumun ötesinde bilinmez çağlayan var!
Sensiz gecelerime sanki âsumân düşer...
Bu acı benim acım, sen üzülme nazlı yâr!
Özlemlerim taşınca ömrüme hüsrân düşer...
Sensiz gecelerime sanki âsumân düşer!
Ben, sessiz şelâleyim; hiç durmadan çağlarım...
Gör, nice devrân döndü; heder oldu çağlarım.
Bu aşkın mahkûmuyum; kopardılar bağlarım...
Gönül bahçeme her dem gamlı bir hazan düşer.
Sensiz gecelerime sanki âsumân düşer!
Sarı türküler kanar bu aşkın pençesinde...
Uykuya hasret gözüm, her hicran gecesinde.
Kardelenler gibiyim gönlümün gözesinde...
Gönlümden gözlerime çağlayan umman düşer.
Sensiz gecelerime sanki âsumân düşer!
Geldim ve gidiyorum, bir yalancı handayım...
Elbette biliyorum yâr, ulu divandayım.
Levh-i Mahfuz'da yazar; bil ki imtihândayım...
Sessiz sessiz çağlarken aklıma Rahmân düşer.
Sensiz gecelerime sanki âsumân düşer...
Şerife Gündoğdu
28.04.2025