Cep telefonları, bilgiye erişim, iletişim ve eğlence açısından hayatı kolaylaştırıyor. Ancak bu kolaylık, kontrolsüz kullanıldığında bireyleri dijital bir tutsaklığa sürüklüyor. Günlük 5 saatin üzerinde telefon kullanımı, artık sadece bir alışkanlık değil; nörokimyasal düzeyde bağımlılık belirtileri gösteren bir davranış biçimi haline geliyor.
Beyin, sürekli uyarılma karşısında ödül sistemini yeniden yapılandırıyor. Dopamin salınımı, telefonla etkileşim sırasında artıyor; bu da bireyin sürekli daha fazla ekran süresi aramasına neden oluyor. Zamanla bu mekanizma, gerçek hayattaki haz kaynaklarını etkisiz hale getiriyor. Kişi, sosyal ilişkilerden, hobilerden ve üretken faaliyetlerden uzaklaşıyor.
Fiziksel olarak ise ekran bağımlılığı, hareketsiz yaşam tarzını pekiştiriyor. Uzun süre oturarak telefon kullanmak, dolaşım sistemini yavaşlatıyor, kaslarda gerginlik yaratıyor ve metabolizmayı olumsuz etkiliyor. Göz yorgunluğu, boyun tutulması ve baş ağrısı gibi belirtiler, ekran süresiyle doğrudan ilişkili.
Psikolojik etkiler de göz ardı edilemez. Sürekli telefon kullanımı, stres seviyesini artırıyor, kaygı bozukluklarını tetikliyor ve depresif ruh halini besliyor. Özellikle sosyal medya platformlarında geçirilen uzun süreler, bireylerin kendilerini başkalarıyla kıyaslamasına neden olarak özgüven kaybına yol açabiliyor.
Bu tablo, telefon kullanımının bilinçli ve sınırlı olması gerektiğini gösteriyor. Günlük ekran süresini takip etmek, dijital molalar vermek, gerçek dünyadaki etkileşimleri artırmak ve yeni ilgi alanları geliştirmek, bu bağımlılığı önlemenin temel adımları arasında yer alıyor.